Balmumu

Fatma Dursun

Bir komşumuz var. Ayşe Hanım. İlginç bir kadın. Herkesle sohbet eder. Herkesin her şeysini bilir. Herkesin evine girer çıkar. On seneyi aşkındır komşuyuzdur. Ama binada evine giren çıkan hiç olmadı. Kapının ardını pek merak ederim. Oğlu var. Biraz tuhaf biri. Aşağı yukarı aynı yaştayız. Garip bir hali var. Eli yüzü düzgün aslında ama annesinin aksine pek sessiz. Kolay kolay konuşmaz. Selam vermez verene baş sallar. Öyle biri. Yazları memleketlerine giderler. Doğuda bir köy. Tam nerenin neresinde onu da bilen yok. Niye bu kadar meraklandığımsa oğlunu beğeniyorum açıkçası. Tuhaf halinden ziyade sessizliği beni çekiyor. Sadece bir beğeni merak aslında.

Uzun süre iş aradım. Geçenlerde bir AVM’de çalışmaya başladım. İndir kaldır düzenle gelen giden derken haşat oluyorum. Sabah çıkıp gece dönüyorum. Sabahları Ayşe Hanım’ın oğlu Fırat’la karşılaşıyorum. Elbette selam sabah yok. Ayşe Hanım meraklanmış olsa annemden öğrenmiş nerede çalıştığımı. Bir Pazar geldi. O kadar yoğunki müşteri gelince başka bir yöne kaçmaya başlar oldum. Deliğe de girsem buluyorlar tabii. Ayşe Hanım’da buldu beni. Tencere almaya gelmiş. İki saat tencere seçti. Yok malı şöyle yok kulpu böyle yok istediğim gibi değil derin değil fazla derin derken her şeyi kardı kattı. Tabii benim sinirler oynuyor ama en fazla sessiz kalarak tepki verebiliyorum. Neyse sonunda ilk baktığı tencereyi hah bunu arıyordum diye aldı. Giderken beni tembihlemeyi ihmal etmedi bak kızım buraya kız aramaya geliyorlar kalmık oğullarına aman dikkat et diye. Ses etmedim. Rahatsız ediciydi. Çalışmasan evde koca bekliyor çalışsan koca arıyor zihniyetlerinden yıldım. Kocalara tüküreyim.

Birkaç gün geçti hayat aynı akışında gidiyor sabahları denkleşiyoruz öğlenleri Ayşe Hanım mağazaya damlıyor akşamları perde arasında takip ediyor. Hep aynı tembihleri veriyor. Rahatsız olmaya başladım iyiden iyiye. Günler günleri kovalarken Ayşe teyze yığınla tencere aldı. Bir gün meraklandım dayanamadım sordum n’apıyorsun bu kadar tencereyle. Hem cebine yazık hem yerine diye. İzin gününde gel evladım dedi. Göstereyim tencerelerle ne yaptığımı. Şaşırdım hem on yıldır evine giren yoktu bu teklif iki türlü de artan merakımı giderecekti.

İzin günüm geldi çattı. İyiden iyiye meraklandım. Annemde gelmek istemiş. Ama annemi kabul etmemiş. Kahvemi lokumumu aldım çaldım kapısını. Kapıyı araladı. Gözleri ile sağı solu annemin olup olmadığını kontrol etti. Birazcık işkillendim. Yine de Allah’a emanet girdim içeri. İçeriye girdiğimde her yerde irili ufaklı mumlar olduğunu gördüm. Evde paket mum vardı. Sorup sormamak arasında kaldım. Evine ilk kez misafir alan birini gücendirmek istemedim. İçeriye buyur etti beni. İlgin sembollerin olduğu tablolar vardı. Biraz otantik bir ortamdı. Hoşuma gitti. Üç beş sohbet ettikten sonra asıl geliş amacım olan o soruyu sordum Ayşe teyze naptın o kadar tencereyi? Başladı anlatmaya.

- Güzel kızım, bizim memleketi pek bilen olmaz. Oranın balı pek meşhurdur. Eskiden çok eskiden balcı kavmi yaşarmış. Bu kavim çeşit çeşit arıyı yetiştirir. Bal yapar, balmumu yaparmış. Bu balmumlarını kaynatıp pamuklu bezlerden saklama bezleri yaparmış. Onun içine konulan gıda bozulmaz. Hem sağlıklı hem özden insani. Ben kavmimin geleneğini yaşatmayı seçtim. Birçok insan anlamadı. Boşa uğraş dedi. Plastik al kullan ne uğraşıyorsun dedi. Ne insan olmayı ne doğayı ne de öze dönmeyi anlatamadım. Hayat felsefem hep kapı dışarı kaldı ben de insanları kapı dışarı ettim. Yazın yaptığım balmumlarını kışın eve getiriyorum. Balmumlarını eritip pamuklu bezlere geçirme işlemi için tencere çok lazım oluyor. Bir süre sonra kullanılmaz hale geliyor. Ama o kadar çok alma sebebim sohbetini sevmem. Sen işe başladıktan sonra seni göremez oldum. Ondan o kadar sık gittim geldim. Kusuruma bakma seni darladıysam.

- Estağfurullah ne darlaması. Valla çok hoşuma gitti Ayşe teyze uğraşın. Ne güzel bir bakış açısı ne güzel uğraş emeğine inceliğine sağlık

- Öyle kızım işte

Sohbet muhabbet derken ben eve döndüm. Annem meraklandı tabii. Noldu nasıldı diye. Geçiştirdim. Hem ne cevap istiyordu ki bilemedim. Zaman geçti ben izin günlerimde Ayşe teyzeye daha sık uğrar oldum. Oğlunu görmek üstüne tatlısı gibiydi haha. Sonrasında binada laf çıkarmışlar oğlana mı alacan diye. Ayşe teyze meğerse dünden razıymış. Oğlunun haberi var mı bilmiyorum tabii. Gel zaman git zaman Fırat sabahları hayırlı sabahlar demeye başladı. Hayırlı sabahlar hayırlı akşamlar derken insan hali işte ben de umut oldu. Bir izin günü sohbetimde Ayşe teyze sordu kızım ne düşünürsün diye bir şey diyemedim bir çay içeriz diyebildim. Bir sonraki izin günümde çayı Ayşe teyze ile değil Fırat’la içtim.