Hayat istediğimiz gibi şekil alır mı? Umutlarımızı karşılar mı? Emeklerimizin karşılığını verir mi? Çok çalışırsam, çok inanırsam, umutla bakarsam olur sandım. Hayat şartlarım değişir sandım. Kazanırsam kurtulurum sandım. Ben hayatı sevdikçe hayatta beni sever sandım. Aksine gidermiş hayat. Ben şartlar düzelir sandıkça daha da kötüleşti. Ayaklarım bir gün ısınır diye umut ettikçe çıplak kaldı. Ulu ortada kaldım. Koca koca kitaplar taşır ilk otobüsle fakülteye giderdim. Yollar gözüme gelmezdi. Nerede uyuduğumu bilmiyor oluşum gözüme gelmezdi. Çünkü çektiğim zorlukların bir gün geri dönüşü olacağına inanmıştım. Hayat bana yaşattıklarından sonra bana borçlu olduğuna inanmıştım. Mutlu olacağıma, başaracağıma, seveceğime, sevileceğime inanmıştım. Bir evim olacağına, bir yatağım olacağına, rahat bir ayakkabım olacağına, sıcak bir aşım olacağına, bir demlik çayım olacağına, o çayı içeceğim biri olacağına inanmıştım. Olmadı. Aksine daha da ortada kaldım. Daha çok üşüdüm. İçecek çayı bırak suyu zor bulur oldum. Zaten bu yokluğa kimse de olmadı. Yalnızlığım yoklukla daha da derinleşti. Yokluğu kabullenmeye çalışmak beni azalttıkça azalttı. Umut etmek, sabretmek ve şükretmek anlamını yitirdi.
Bir gecede değişti her şey. Bir gecede herkesin hayatı değişti. Bir gecede herkes benim gibi karanlıklara büründü. Bir gece bombalar yağdı üzerimize. Savaş bir anda geldi. Hep geliyorum dediğinden hiç gelmez sanırdık. Her şey bitti sandım başlarda. Okuduğu okullar, edindiğim yetkinlikler, öğrendiğim diller hepsi anlamını yitirdi. Herkesin yitirdi. Ama hayat bitmedi. Yollar bir şekilde devam etti. Bir şekilde karın doymalıydı. Bir şekilde birileri çalışmalıydı. Hayat devam etmeliydi. Bunu bize dayatan hayattı. O devam etmeliydi biz bunu sağlamalıydık.
Kitap taşıyan ellerim artık silah taşır oldu. Elinde silah olmayanlara silah dağıttılar. O denli zordaydık. Ekmekten daha kolay bulunuyordu. Bazen garipsiyorum önceki mi gerçekti? Şu an yaşadığımız hayat mı? Ata yadigarı bir tüfeğim vardı. Atış yapmasını bilirim. Dedem zamanında avcıydı. Bana da öğretmişti. Bir sanattı aslında avcılık. Vahşice değildi. Kendi kuralları vardı. Bu kurallara sıkı sıkı bağlıydık. Her kurala sıkı sıkı bağlanmamak gerektiğini öğrendim. Savaşta umut daha bir gariptir. Umudun en zayıf olduğu zaman seferberlik ilan ettiler. Son kurşun. Tek belalı kurşun. Aldım ata yadigarı tüfeğimi. Elimde kitaplarla bindiğim otobüse tüfekle bindim. Garipseyen yoktu. Hâl böyle olunca anlayışı da getirdi. Garip.
Savaş yolları, araçları da mahvetmişti. Eskiden on dakika olan yolu bir buçuk saatte gittim. İndim eski jandarma karakolunun önünde. Kapıya dayandım. Niye geldiğimi sordular. Seferberlik var dedim. Kadınsın dediler. Vatandaşım dedim. Çok da bir seçme lüksleri yoktu aslında ama savaş öncesi eril zihniyetin kalıntıları kiminde yok denecek kadar kalmışken kiminde daha da azmıştı. Girdim içeri. Bilgilerimi verdim. Yarın sabah gelmemi söylediler.
Sabahın kör vakti karakola geldim. Doğu cephesine yolladılar. Üç gün kara yolu ile gittik. Herkes pek sessizdi. Kim neyden bahsedecekti ki? Anlamını yitiren geçmişten mi? Belli olmayan gelecekten mi? Sustuk. Bugüne kadar ki suskunluğumuzun bedeli olarak dilsizdik.
Cephenin ardında destek kuvvete verdiler beni. Talimliyim, silah kullanabiliyorum dememe rağmen ön cepheye vermediler. Okumuşsun dediler. Okuyanlar gitti pek kalan yok diye beni kağıt işlerine verdiler. Gelen yazılar, gidecek yazılar, mühimmat, erzak bilgisi, kayıt tutması, ölenlerin kimliğinin belirlenmesi, ailelerin haber edilmesi, yeni gelenlerin görev yerlerinin kaydı gibi işlere bakmaya başladım. Bir yıkı aşkın bu işi yaptım. Azalan erzak, bitmeyen silah, artan ölü, azalan gelen derken umutsuzluğum daha da boğucu bir hal aldı. Bu savaşın sonu kağıtlardan görülüyordu.
Bir gece düşman bizim cepheye tam taarruz başlattı. Üç günü aşan çatışma sonucunda eli silah tutan herkesi ön cepheye sürdüler. Ben de gitmek istedim. Kabul etmediler. Ölüm haberimiz gitsin dediler. Sustum. Hakkım yoktu ölümlerini kimsesiz bırakmaya. O gece benimle birkaç kişi karakola geri döndük. Umudum kalmadığı gibi bir görevim de kalmamıştı. Savaş varlığımı aldı bana koca bir yoklu verdi.