İki Renk Tek Karar

Dilber Yeliz Yılmaz

Otobüs aniden fren yaptı. Bez çantanın ağzı aralandı. Kırmızı ojeli el namluyu kavradı. Mavi ojeli el telefon ekranını susturdu. Camlar buğuluydu, sarı tutamaklar ürpermişti. Ceyda'nın beresinin ardındaki alnı terledi mi yoksa dışarının soğuğu mu sızdı içeri ayırt edemedi. Fermuarını sonuna kadar çektiği montunun kolu, ahşabın çizgisine sürtündü ve ince bir ses çıktı. Ceyda’nın arkasında ayakta dikilen iki kadın fısıldaştı:

“Şey… görüyor musun?”

“Ona bakma. Sus. Dışarıyı izle.”

Otobüs ilerlemeye devam etti. Ceyda başını sola çevirdi, camdaki izler namlunun geçtiği yerden ince bir yara gibi uzuyordu. Telefonu titredi.

“Varınca.” yazdı.

Sildi. Tekrar yazdı. Sildi. Gözlerini ekrandan kaldırmadı, herkesin gözü onun üstünde gibi hissediyordu. Kıştı. Ayna gerekmedi, makyajı yerindeydi. Fısıltılar, horlamalar, kart okutma sesleri, motorun uğultusu, gülüşmeler Ceyda’ya biraz uzaktı, biraz yabancıydı. Sanki bu sabah, sıradan olanla adı konmayan aynı koltukta omuz omuzaydı.

Geceyi kapının eşiğinde bir çizgi ayırmıştı, içeride kırmızıyla mavi birbirine çarpıyordu. Ceyda, bir daha elini sürmeyeceğine dair kendi kendine söz veriyordu. O söz günün ilk ışıklarına kadar odanın köşesinde bekledi. Dolabın üstündeki bez torbada bulunan reçineli soğuk koku, ahşabın damarlarından usulca sızdı. Şafak vaktiyle beraber zarfı buldu; içinde katlanmış bir form, bir dilekçe, kısacık bir cümle:

“Teslim birimi 09.00’da açılıyor.”

Dün cam durakta asılı afişte de aynı ton vardı. Mavi ve sade:

“Silahı bırak, huzura bak.”

Ceyda, telefonu mavi ojeleriyle kavrarken o afişin rüzgârla kıpırdayan köşesini düşündü.

Kırmızı ojeleri çantanın ağzında bekleyen ağırlığı yoklayıp durdu. Bugünü seçmesinin hesabı basitti: Zaman dardı, para yoktu, yükü de çantası da tekti; ama asıl yokluk bu eşyaya artık bahane kalmamış olmasıydı. Utanç mıydı, miras mıydı yoksa öfke mi her neyse adını koyamadığı bir düğüm her frenle biraz daha sıkılaştı. Şoför aynadan bir bakış gönderdi. Ceyda, zarfın içindeki formu aklında yeniden katladı: Ad, soyad, imza. Mavi ojeli tırnaklar yasal satıra uzanacaktı, kırmızı ojeli tırnaklar kan bağını temsil eden derin bir cebin içinde kalacaktı. İçinden defalarca tekrar etti:

“Mavi kazanırsa teslim, kırmızı kazanırsa geri dönüş.”

Otobüs, gri bir binanın adını anons eden durağa yaklaşırken Ceyda hangi kurumu hedeflediğini söylemeden içinden sadece:

“Vakit.” dedi.

Mavi, kırmızıya bir kez daha baktı.

Otobüs, bir anonsla durağa yanaştı:

“İlçe Emniyet Müdürlüğü durağında inecekler insin.”

Kapılar açılırken içeride nefeslerin oluşturduğu buğu dışarıdaki keskin havayla buluştu. Ceyda inmek için ayağa kalktı. Arka sırada dikilen iki kadından biri yargısız bir tonla:

“Kızım, ister misin üçümüz beraber inelim?”

Başıyla teşekkür etti, üçü peş peşe otobüsten indiler. Emniyet girişinde floresanların altında bir masa, nöbetçi bir memur. Zarf, kimlik, kısa kısa bakışmalar. Sağ taraftaki panoda mavi bir afiş hâlâ kıpırdıyor gibiydi:

“Silahı bırak, huzura bak.”

Telefonu bir kez titredi, gelen mesaj:

“Dilekçeniz onaylandı.”

Mavi ojeli parmaklarıyla formun altına adını yazdı; mavi mürekkep kış sabahı gibi serin aktı. Kırmızı ojeli parmakları, alışkanlığın vermiş olduğu ağırlıkla bir an havada bir boşluk aradı sonra çantanın saplarını tuttu. Memur, tutanağı yüksek sesle okudu. Çantadan çıkarılan ahşap kundak, güvenlik görevlisinin gösterdiği şeffaf kutuya yerleştirildi. Kapak kapatıldı, mühür vuruldu, numara verildi. Memur kararlılıkla:

“Şuraya da bugünün tarihini atın.”

Ceyda, mavi ojeli parmaklarını bir kez daha uzattı; imzasını da attıktan sonra işlemler bitti. İçindeki düğüm hafifçe çözüldü. Yüzlerindeki endişenin yerini rahatlığa bıraktığı iki kadın kapının eşiğinde beklemeyi bırakıp Ceyda’nın yanına geldiler:

“Rahatladın mı kızım?”

“Evet, biraz.”

Ceyda o anda fark etti; yaptığı gönüllü teslimle beraber içinde bir boşluk açılmıştı, orası üşütmeyen ama hava alan bir yerdi.

Döner kapının camına sirenlerin mavisi uğrayıp geçti. Ceyda, kapıda durup boş çantasına baktı. Telefonunda mesaj kısmını açtı. Yazdı:

“Bitti.”

Bu kez silmedi. Gönderdi.