Bomba sesleri eşliğinde gözlerini açtı Yusuf. Yanında kardeşi Ömer yatıyordu. Henüz 3 yaşında Ömer. O da 8 yaşında ya, neyse. “Hayırlı sabahlar Ömercik!” “Hayırlı sabahlar ağabey.” Kalkıp yandaki çadıra baktılar. Anneleri ve babaları çoktan kalkmıştı. 2 sene önce Ekim ayında evleri bombalandığından beri bu iki çadırda yaşıyorlardı.
Bir şeyler atıştırdıktan sonra anneleri kahve koydu ocağa. Sonra babasıyla karşılıklı içtiler, Ömer ve Yusuf koşturuyordu bu sırada. Arada tepelerinden kurşunlar, bombalar düşüyordu. Aldırmıyorlardı. Yusuf yaşına göre oldukça olgundu. Öğleden sonraları Gazzelilere ekmek pişiren bir aşevinde ayak işlerini yapıyordu. Birkaç defa yer değiştirmiş, pek çok çalışanını kaybetmişti bu aşevi. Hayat her şeye rağmen devam ediyor, akıp giden zamanı kimse tutamıyordu.
Aşevinde yaşlı bir aşçı vardı. İsmi Ayşe’ydi. Ayşe ana derdi Yusuf ona. Ayşe ana sürekli barıştan bahseder, “Bir gün buralara barış gelecek, belki biz görmeyiz ama inşallah siz göreceksiniz yavrum.” derdi Yusuf’a. Yusuf anlamazdı bunu. “Barış ne Ayşe ana, nasıl bi şey? Anlatsana çatlayacağım.” Hiçbir zaman tam olarak zihninde oturtamıyordu bu kavramı. Barış. “Yani bombalar olmayacak,” diyordu Ayşe ana, “hepimiz evlerimizde yaşayacağız, istediğimizi yiyeceğiz.” Nasıl olur?.. İşte bunun için çalışmaya karar verdi Yusuf. Daha özgür bir Filistin için.
Yusuf çizdiği resimleri artık Filistin için çiziyordu ve bunları paylaştığı bir sosyal medya hesabı açtı. Hesap kısa zamanda büyük ilgi gördü tüm dünya tarafından. Yusuf ümitlenmeye başlamıştı. Belki bir şeyler değişir, belki… Ama Ayşe ana pek heyecanlı görünmüyordu. Yusuf’u her fırsatta takdir ediyordu fakat gözlerinde hep aynı solukluk vardı. Yusuf bir anlam veremiyordu. “Bir şeyler değişiyor işte ana, gelen yorumları görmüyor musun? Herkes bizi destekliyor.” Ayşe ana sadece gülümsüyordu.
Bir gün yaşadıkları bölgeye birkaç İngiliz gazeteci geldi. Yusuf’un hesabını görmüşler ve onunla tanışıp resimlerini haber yapmak istemişler. Yusuf sevinçten havalara uçtu. Bu sefer kesin bir şeyler değişecek diye düşündü. Haber tüm uluslararası kanallarda yayınlandı.
Birkaç hafta sonra bir gün, gece 03.00 civarı yoğun bir bombardıman oldu yaşadıkları bölgede. Birçok ev, çadır yıkılmış, yüzlerce insan ölmüştü. Ayşe ana bağırarak dışarı koşmuş, çocuklarını da kucağına almıştı. Ağlıyordu. Karşı sokağa geçmiş tek tek tanıdıklarının evlerine bakıyordu. Buna nasıl dayanır yürek? Yusufların çadırına da bakmıştı, yerle bir olmuştu her şey. Yüzlerce hayat, yüzlerce çocukluk, Ömer’in hayalleri… Birkaç hafta önce timsah gözyaşları döken dünya şimdi tüm olanlara sağırdı. Zalimler yine tüfeklerini gizlemeden rahatça aramızda dolaşıyordu.