Operasyon Maymuncuk

Hasan Hüseyin Tekin

Benim adım Zeynep. Üniversiteye başlamadan önceki hayatım, tam anlamıyla bir huzur yuvasıydı. Babam, evimizin direğiydi; bir memur olarak çalışır, her akşam eve döndüğünde bizi güler yüzle karşılar, kararları alır ve ailemizi korurdu. Annem ise sevgi dolu bir ev hanımıydı; mutfakta harikalar yaratır, evimizi sıcacık bir yuvaya çevirirdi. Tek çocuklarıydım, beni el bebek gül bebek büyütmüşlerdi. Hiçbir eksiğim yoktu; okullar, tatiller, arkadaşlar... Her şey mükemmeldi. Annem bana güçlü olmayı, babam ise sorgulamayı öğretmişti. "Kızım, her fikri kendi süzgecinden geçir," derdi babam sık sık. Ama ben, o korunaklı dünyada büyüyünce, dış dünyanın karmaşasına hazırlıksızdım. Saf bir kızdım, her şeye çabuk inanırdım.

Üniversiteye adım attığım ilk hafta, yurtta tanıştığım bir kız, Ece, bana bir feminist topluluğundan bahsetti. "Kadın hakları için mücadele ediyoruz, gel bir bak," dedi. Merak ettim. İlk toplantıya gittim; bir oda dolusu kız, tutkulu konuşmalar yapıyordu. "Kadınlar eziliyor, eşitlik için savaşmalıyız," diyorlardı. Neofeminist fikirler: Erkek egemen toplumun kadınları nasıl bastırdığı, aile kurumunun özgürlüğü nasıl kısıtladığı... Kulağıma mantıklı geliyordu. Daha önce hiç böyle tartışmalar duymamıştım. Ailem mutlu bir aileydi ama onlar, "Aile kadını köleleştirir, ev hanımlığı aşağılık bir rol," diyorlardı. Ben de annemi düşünüyordum; o mutlu görünüyordu ama belki de baskı altındaydı? Safım ya, hemen etkilendim. Haftalık toplantılara katılmaya başladım.

Zamanla, topluluktaki rolüm büyüdü. İlk başta sadece dinliyordum ama sonra tartışmalara katıldım. Bir eylemde slogan attım: "Kadın özgür doğar, zincirleri kırar!" Kampüste oturma eylemleri, broşür dağıtımları... Heyecan vericiydi. Arkadaşlarım, "Zeynep, senin gibi enerjik birine ihtiyacımız var," diyorlardı. Birkaç ay sonra, marjinal bir neo-feminist derneğe yönlendirdiler beni. Orada daha radikal fikirler vardı: "Aile patriyarkanın aracı, doğum oranları bizi ilgilendirmez, kadın birey olarak özgür olmalı." Kitaplar okudum; Simone de Beauvoir, radikal feminist manifestolar... Üç-beş kitapla kendimi uzman sanıyordum. Dernekte gönüllü oldum, etkinlikler organize ettim. Saf olduğum için fark etmedim ama beni yavaş yavaş yükseltiyorlardı. Gençlik kollarında yardımcı oldum, sonra başkan seçildim. "Senin karizman var, insanları çekiyorsun," dediler. Artık okul dışındaki protestolara da katılıyordum: Şehir meydanlarında yürüyüşler, pankartlar taşımak... Ailemden gizli yapıyordum; babama söylesem, "Dikkat et kızım, her grup masum olmayabilir," derdi.

Fikirlerim radikalleşiyordu. Artık aile kurumunu tamamen reddediyordum. "Ev hanımlığı kadınları ezer, çocuklar özgürlüğü kısıtlar," diyordum. Annemi düşününce içim burkuluyordu ama "O da kandırılmış," diye avunuyordum. Dernektekiler beni kullanıyordu, haberim yoktu. Arkalarında yabancı istihbarat örgütleri vardı; Atzumatopya'nın yükselişini engellemek için iç karışıklık peşindeydiler. Bölgedeki diğer ülkelerde yaptıkları gibi, marjinal grupları fonluyorlardı. Devlet, doğum oranlarının düşmesiyle mücadele için yeni bir aile koruma yasası hazırlıyordu: Aileleri destekleyen teşvikler, evlilik teşvikleri... Ama bizim dernek buna karşıydı. "Bu yasa kadınları eve hapseder, özgürlüğümüzü alır!" diye haykırıyorduk. Ben de inanıyordum; hak savunuculuğu yaptığımı sanıyordum.

Sonunda büyük eylem planı geldi. Şehrin ana meydanında habersiz bir protesto: Yasanın öncüsü devlet büyüğü konvoyla geçerken, ona maymuncuk atan oyuncak silahlarla "uyarı" yapacaktık. "Bakın, biz zararsızız ama sesimizi duyurun!" diye. Dernekte silahı verdiler bana. Benimki biraz ağırdı; "Neden bu kadar ağır?" diye sordum. "Hayatında silah mı tuttun sen? Normale dön," dediler gülerek. İnandım, çünkü hiç silah görmemiştim. Otobüse bindim, eylem yerine gidiyorum. Yanımda oturan teyzeler gördü: "Kızım, o ne öyle, silah mı?" "Yok teyzecim, maymuncuk atıyor. Hakkımızı savunuyoruz!" dedim gururla. Onlar da "Aferin evladım, siz gençler değişimi getirirsiniz," diye desteklediler. Heyecanla telefonuma sarıldım, story attım: "Silahımı aldım aşkolar, maymuncuk fırlatacağım! 💥 #KadınDevrimi #Özgürlük"

Meydana vardığımızda kalabalık hızla büyüdü. Neo-feminizm toplumda kanser gibi yayılmıştı; kısa sürede yüzlerce kişi toplandı. Sloganlar, pankartlar... Polis geldi, müdahale etmedi önce. Haber devlet büyüğüne gitti: "Maymuncuklu protesto." Koruma ekibi güzergahı değiştirmek istedi ama o babacan adam, "Gidelim, konuşalım. Hepsi bizim evlatlarımız. En fazla maymuncuk atarlar, dertlerini dinleyelim," demiş. Konvoy yaklaştı. Araçtan indi devlet büyüğü, el salladı bize. Herkes maymuncuk attı; gülüşmeler, tezahüratlar... Ben de öne çıktım, keyifle tetiğe bastım. Ama çıkan ses... Bam! Bam! Gerçek kurşunlar! Devlet büyüğü üç yerinden vuruldu, yere yığıldı. Kan, çığlıklar... Kaos patladı. Korumalar beni gördü; anında beş yerimden vurdular. Acı dayanılmazdı, gözlerim karardı...

Ter içinde, yatakta doğrulduğumda kalp atışlarım kulaklarımda zonkluyordu. Rüyaymış! Nefes nefese kaldım. Üniversiteye yeni başlamıştım; Ece'nin daveti hâlâ aklımdaydı, katılmayı düşünüyordum. Ama bu rüya... Babamın sözleri yankılandı: "Her fikri sorgula, körü körüne inanma." Annemin sıcak kucaklaması, babamın güçlü duruşu... Mutlu ailem. Ertesi sabah hemen Ece'ye mesaj attım: "Vazgeçtim, katılmayacağım." Topluluktan uzak durdum. O rüya beni kurtardı; artık her şeyi sorguluyorum. Hayatım değişti, ama iyi ki sadece bir rüyaydı.