İmtihan

Esra Abaoğlu

Klasik hikayedir. Deniz ortadan ikiye yarılır. Sonra da kapanır.

Su bu, akışkan bir şey, eski formunu alması en kolay maddelerden biri, görünüşte her şey aynı, ama hiçbir şey aynı değildir. Musası, firavunu, yahudi tarihi, savaşı, bombası, iranı, orta doğusu hepsi; belki de bu sular ikiye yarılmasaydı, yaşamayacağı şeyleri, bu yarılmadan ve kavuşmadan sonra yaşadı.

Benim hayatıma da böyle oldu. Sular ikiye yarıldı ve bir süre sonra birbirine kavuştu. Dindar bir adam değilim, “mucizelere inanmıyorum” demeyi tercih ederim. Zaten başak burcuyum, düzen delisiyim, hayatımın düzeninin bir anda tepe taklak olması sonra da görüntüde -ben dahil- kimsenin bu devrime şahit olmamış olması, tercih edebileceğim bir şey değil. Şems’i de sevmem. Neydi o cringe laf? Hayatının altının üstünden daha bilmem ne bok. Söylemeye bile tahammül edemiyorum. Niye altı alt, neden üstü üst olmuş o zaman müptezel laf üreticisi herif. Nereden biliyormuşmuşmuşum. Bilmiyorum. Dahası bilmek istemiyorum. Bunun peşinde değilim. Merak etmiyorum. Başıma gelecek olursa olabildiğince hızla altı at, üstü üst yapmak isterim, kapito?

Başıma geldi. Ama yapamadım. Yani olabildiğince altı alt, üstü üst, dalgaları hiç yarılmamış, toprakları hiç kaymamış gibi yapamadım. Çünkü bilmiyordum. Ne oldu bilmiyordum. Başkaları da bilmiyordu. Sürekli ne oldu, neden böyle davranıyorsun, neden böyle giyiniyorsun, neden buralarda geziyorsun gibi benim de cevabını veremediğim sorular sorduklarından benim gibi onların da benim başıma gelenin ne olduğunu bilmediklerini anladım. Anladım da eee? Bu daha korkunçtu tabi.

Bu olayın ne olduğunu düşünmedim mi sanıyorsunuz? Düşündüm, başıma gelen her şeyi düşündüm mesela kabiliyetlerimi. Nasıl yürümeyi öğrendikten sonra hiç bir şey aynı olmamışsa, misal bisiklet sürmeyi öğrendikten sonra, yazı yazmayı öğrendikten sonra hayatım nasıl değişmişse. Nasıl lise ikinci sınıftan sonra hiç bir şey bir daha asla, eskisi gibi… Her ihitmal üzerinde durdum. Bisiklet neyi değiştirdi, lise iki’de ne oldu? Ne oldu da eski ben bir daha kendi yuvasını bulamadı? Sordum bunları. Cevap yok.

Sonra neyin artık olmuyor olduğunu düşünmeye başladım. Namaz kılmıyordum. Cami semtine uğramaz olmuştum. Yaşadığım yeri değiştirdim. Neydi o yarı karanlık gelenin geçenin eksik olmadığı, herkesin ellerinde tesbihlerle dolaşıp, durmadan haydır huydur bir şeyler söylendikleri o yer? O üzerime bol gelen tuhaf ortası yere değen pantolonu sonra işte ne bileyim tuhaf şapkaları kaldırıp belediyenin giysi geri dönüşümüne attım. Kendime bir parmak arası terlik, bir şort, bir tişört aldım, ferahladım. Eskisi gibi ruhum tuhaf ritüellerle feraha ermiyordu onu uyuşturmanın yollarını ve maddelerini öğrendim. Hayatımda bir kadın yoktu önceden sonra birkaç kadının olmasında bir sorun görmedim. Oruç tutmuyordum, paramı ona buna bila bedel ve neden dağıtmıyordum.

İyiydim, öyleydim ama ne olmuştu? Kimin asası nereye dokunmuştu? Bilmiyordum.