Bu kapkara şehir ve yaşadığı kapkara hayat sabahları erken kalkmasını zorlaştırıyordu. Emek’ten metroya binip çalıştığı yere üç aktarma ile bir buçuk- iki saatte varıyordu. Kış aylarında daha zor oluyordu, yola çıktığına henüz sokaklar güven vermiyordu ona. Gerçi sokaklar hiçbir zaman tam anlamıyla güven vermiyordu. Yine de bu yaşadığı hayatı terk edemiyordu, edemezdi. Eski kocası onu aldatıp üstüne bütün servetlerini kumarda batırınca şimdi çocuklarının her ihtiyacını o karşılamak zorundaydı.
“Kimsenin ilk tercihi olmamak.” İçinden bunu geçirdi. “Çok severek evlendiğim adamın bile ilk tercihi olamadım.” tüm bunların üstünden yaklaşık yedi sene geçmişti ama öncesinden yaşanan dokuz sene daha ağır basıyordu. Unutmak öyle kolay değil. Hele de iki küçük çocukla öylece ortada kalınca hiç mi hiç kolay değil. İnsanın anılarını diri tutan öfke, yürekte koca bir yangına dönüşüyor zamanla.
İki sene önce kızını, biricik dert ortağını henüz iki yaşındayken kaybetmişti. Üstüne yaşadıkları onu hayli yıpratmıştı. Şimdi ise sahip olduğu tek varlık olan iki oğlu için her şeyi yapmaya, gerekirse canını bile vermeye hazırdı.
O sabah ilk metroya yetişememiş,bu yüzden işe 15 dakika geç kalmıştı. Bir kız öğrenci yurdunda temizlik görevlisiydi. Hayatta her sorumluluğu en güzel şekilde yerine getirmeye çalıştığı gibi işinde de oldukça titizdi. Fakat o sıralar işler o kadar yoğundu ki günlerdir eli ayağına dolanmış bir şekilde her yere yetişmeye çalışıyordu. Öğrencilerin artık yurttan ayrılıp evlerine döndükleri dönemdi. Peş peşe boşalan odaları temizlemekle ve yazın kalacak yeni öğrenciler için hazırlamakla uğraşıyordu. Sıra 314 numaralı odaya gelmişti. Geç kalmasının da etkisiyle aceleyle odaya girip dip köşe temizliğe başladı. Günlerdir yorgunluktan başı dönüyor, sık sık tansiyonu düşüyordu. Kitaplığı temizlemek için sandalyeyi aldı, dikkatlice üstüne bastı. Kitaplığın en üstüne zar zor yetişiyordu. Hayatı boyunca kısa boylu olmasının bir faydasını görmemişti. Nitekim o gün de bunu değiştiren bir şey yaşanmadı. Meliha raflara yetişebilmek için sandalyede parmak ucuna çıktı. Bu hareketi yapmasıyla dengesini kaybedip yere kapaklanması bir oldu. Çok feci düşmüştü ve bacağında tarif edilemez bir acı hissediyordu. O sırada binada olan birkaç öğrenci yardımına koştu ve kısa sürede ambulans çağırdılar. Sağlık ekipleri gelip Meliha’yı aldı, hastaneye götürdü. Meliha’nın bacağı kırılmıştı.
Doktor, iyileşmesi için en az iki ay gerektiğini söyleyip bacağında taş gibi bir alçıyla evine yolladı Meliha’yı.
Evde istirahat ettiği günlerde, ağrısından dolayı sık sık kırılan bacağını sıvazlıyordu Meliha. Bu hareketi tekrarladıkça ağrısı azalıyordu sanki. Bunu fark ettikçe yapmaya devam etti. Birkaç günün sonunda bacağını rahatça hareket ettirebildiğini fark etti, gözlerine inanamadı. Kendisini o kadar iyi hissediyordu ki ayağının üstüne basabileceğini düşündü. Gerçekten de düşüncesinde haklıydı! Yedi günün ardından bacağı tamamen iyileşmişti. Olanlara hiçbir anlam veremedi Meliha. Tüm bunları doktora anlattığında doktor da duyduklarına inanamadı.
Doktorun odasındayken konuşma uzamış, hararetlenmişti. Doktor bacağını muayene edip ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Meliha bir bardak su rica etti. Fakat olanlardan o kadar dehşete düşmüştü ki elindeki su bardağını eli titreyerek yere düşürdü. Bardak birkaç büyük ve pek çok küçük parçaya ayrıldı. Telaşla eğilip cam kırıklarını toplamaya başladı Meliha. Fakat daha dokunduğu ilk parçada bütün cam kırıkları gözünün önünde birleşti ve tekrardan bir bardağa dönüştü.
Doktor da Meliha da gördükleri karşısında neye uğradıklarını şaşırdılar. Karmaşık duygular ve karmaşık bir zihinle ayrıldı Meliha doktorun odasından. “Demek dokunduğum kırık şeyleri onarabiliyorum.” Eve gidince birkaç deneme yaptı, gerçekten de kırık camları, vazoları tek dokunuşla eski hâline getirebiliyordu. Bu özelliğini kullanmaya karar verdi. Artık iş yerinde her şey daha kolaydı. Kırılan dökülen her şeyi saniyeler içinde toplayabiliyordu. Çok daha az yoruluyor, eve daha mutlu dönüyordu.
Bir sabah her zamanki gibi işe gitmek için erkenden uyandı. Uyandığında elinin kalbinin üstünde olduğunu fark etti. Kalkıp hazırlanmaya koyuldu. İçine bir huzur, davranışlarına bir neşe hakimdi. Sanki yüreğindeki bütün yükten kurtulmuş, hafiflemişti. Cıvıl cıvıl kuş sesleri eşliğinde neşeli bir şarkı mırıldanarak metroya doğru yürüdü.