Neydim Ne Oldum?

Fatma Dursun

Eskiden çok çok eskiden vazgeçilmezdim. Eğitim dünyasının yıldızıydım. Ahh ahh kaç öğrenci yetiştirdim. Kimleri kimleri büyüttüm. Doktorlar, öğretmenler, mühendisler, bilim insanları, sanatçılar çeşit çeşit meslekler edindiler. İyi bir vatandaş, iyi bir meslek sahibi iyi bir insan. Tüm hedefim bu yöndeydi. O yıllarda kısıtlı imkanlar umutlu insanlar vardı. Ben o umudun aracısıydım. Eğitim kare kutunun içine sakladığım kalbimin ve aklımın yegane sebebiydi. O zamanlar bölgenin en kapsamlı lisesindeydim. Her derse girerdim. Bensiz bir ders bir toplantı olması mümkün değildi. Herkes heyecanla benim başlamamı beklerdi. Herkes bana hayrandı. Büyük bir ihtiyatla yaklaşırlardı.

İlk yıllarımı hatırlarımda ne kadar umutlu, hevesli ve idealisttim. Gençtim, güçlüydüm teklemeden çalışıyordum. Çocukların o gürültüsü, heyecanları, kavgaları beni çok heyecanlandırıyordu. Hayat umut doluydu. Renkler canlıydı. Sesler pürssüzdü. Durmadan çalıştım. Durmadan çabaladım. Daha iyisi için daha güzeli için. Öğrenciler benimle konuşmayı çok severlerdi. Çeşit çeşit genç tanıdım. Kimisi öfkeli, kimisi hırslı, kimisinin aklı bir karış havada, kimisi havada dolaşan dedikodu avında, aşklar, umutlar, hayaller, kavgalar, kurulan bağlar her şey çok yoğundu. Onların bu canlılığına karşı hocaların cansızlığı mevcuttu. Sıkkın bıkkın tenefüste içecekleri bir bardak çayın endişesi ile kısa mesafe çalışan motor gibiydiler. Her ne olduysa onlara tüm duyguları uyuşmuş haldeler. Öğretmenlerin ruhsuzluğundan dolayı öğretmenler odasını hiç sevmem. En üzüldüğüm nokta öğrencilere karşı duydukları nefret, tiksinti bunu açıktan belli ediyor oluşları beni çok üzerdi. Her ne olursa olsun insan yetiştirdiğimizi unutmaları insani yanlarını yitirmelerinden kaynaklı olduğunu düşünürdüm. Toplantı odalarında paradan başka bir şey konuşulmazdı. Orayı da pek sevmezdim. Okulun en güzel yanı sınıflardı. Okulun kalbi gibiydi. Her sınıftan çıkan can damarlarını yalnızca ben görebiliyordum.

Ders seçmek olmaz tabii her dersi severdim. Beden hariç o zaman sınıf sessiz olurdu. Çocukları tüketen bir dersti. Bir de kimyayı sevmem. Kimya hocası her ders gelir sağlı sollu vururdu. Etim kemiğim hepsi onlarınmış. O yüzden ses etmeye hakkım yokmuş. Üstüne bir de azar işitirdim. Bir noktadan sonra işitme yetimi yitirdim. Hırıltılı sesler çıkarmaya başladım. Sonrasında zaten yavaş yavaş çöktüm. Eskidim. Yaşlandıkça umudumu yitirdim. Umudumu yitirdikten sonra anlamımı kaybettim. Ne kendimde ne de başka bir şeyde bir anlam göremedim. Bunu tüm okul zamanla fark etti. Hepsi kimyacının bana davrandığı gibi davranmaya başladı. Müdürün, öğretmenlerin vurmasına alışmıştım. Canım çok yanarsa mecbur çalışıyordum. Genelde de inat edip uzun süre çalışmıyordum.

Bir görsel dersiydi. Görselci çok zarif, nezih bir hanımefendiydi. O bana hiç kötü davranmaz hazır olana kadar beni beklerdi. Ben de onu kırmamaya çalışır hırlayarak nefes alır feri gitmiş gözümü zar zor açar çalışırdım. Bir ders çok zorlandım. Ferleri giden gözlerimden slayt net değildi. Çocuklar pek anlamıyordu. O an sınıfın arka dörtlüsünün gülü ayağa kalktı. Hocam ben onun dilinden anlıyorum dedi. Yanıma geldi göz göze geldik. Çat diye bir ses geldi. Bana vurmuştu. İlk defa bir öğrenci bana vurmuştu. Aklım durdu. Kalbim kırıldı. Benim evlatlarım, öğrencilerim bunu bana nasıl yapardı. Feri gitmiş gözümü kapattım. Sonrasında çalışmadım. Beni okulun deposuna koydular. Kırık sıraların, çizilmiş masaların, silinmeyen eski tahtaların, eskimiş perdelerin arasında bıraktılar. Okula ilk geldiğim gün asla sonumun depo olacağını düşünmezdim. Tek gözüm görmez olunca beni böyle bir kenara atmalarıyla ihanete uğramış gibi hissettim. Yıllarca çalıştım. Yıllarca hepsinin yanında bulundum. İdeallere, umutlara onlarla bağlı kaldım. İşe yaramaz bulduklarında beni bir kenara attılar. Yaşadığım ihanet bana çok ağır geldi.

Kaç yıl o depoya terk edildim bilmiyorum. Yıllarca sabah törenleri, pazartesi ve cuma günleri İstiklal marşlarını, çocukların heyecanla koşuşturmalarını, törenleri, kutlamaları, anmaları oradan dinledim. İlk zamanlar kalbimdeki acı öfke halini aldım. Hırslandım hıncım arttı. Bu duygular kalbimi kararttı, bedenimi paslandırdı. Kaybettiğim tek gözüme örümcekler ağlar kurdu. Zamanla öfkem dindi. Umutsuzluğa sürüklendim. Sonsuza kadar karanlıkta kalacağımı kabullendim. Zamanla bu duygularım da geçti. En acı verici aşamaya geldim. Özlem. Çok özledim. Dersleri, sınıfları, öğrencileri. Affettim onları. Affettim geçmişimi. Yaşamak istedim. Tekrardan umut olmak umudun bir parçası olmak istedim. Gözümün ferinin gelmesini diledim. Özlem umudumu besledi. Tükenmişliğimle dolan bir bekleyişe başladım.

Bir cuma töreni, bir kütüğe çivi çakma töreni daha oldu. Sonrasında yazın kavurucu sessizliğine karıştım. Meğerse okulun son töreniymiş. Yıllarımı verdiğim yıllarımı çalan okul yıkılacakmış. Ne hissedeceğimi bilemedim. Eğitim sonsuzluğa kadar sürecek sanırdım. Bir bitiş paslanmış aklıma yatmadı. Kabullenemedim sonumun sonsuz olacağını sanıyordum.

O gün bizleri kamyonlara yüklediler. Beni götürdükleri yerde eski bir yüz gördüm. İlk öğrencilerimden bir çocuktu. Büyümüş yaşlanmıştı. Benimki kadar olmasa da onun da gözlerinin rengi gitmeye başlamıştı. Sırtımı sıvazladı. Nasılsın eski dostum diye başladı. Hayatını anlattı. Mühendis olmuş. Yıllarca çalışmış. Emekliliğe az kalmış. Ben de ona anlattım. Gözleri yaşardı. Benim gözümde yaşardı. Hiç endişelenme seni ilk yıllarına döndüreceğim dedi. Paslarımı temizledi. Kutuyu açtı. Kalbimi ve aklımı tamir etti. Çalışmayan parçaları değiştirdi. Kutumu kapattı. Bükük boynumu sağlam bir demirle değiştirdi. Gözümün içini temizledi. Bir ışık taktı. Etraf canlandı. Gözlerim hareket etti. Biraz ağır açıldım ama zorlanmadım. Hırıltım geçmişti. Sırtım doğrulmuş gözüm yerine gelmişti. Vedalaştık. Beni yeni okula götürdüler. Bilim sınıfının demirbaşı oldum. Sınıf gezmek yerine onlar bana geliyorlardı. Yıllar yıllar geçmiş bir çok yeni çalışma arkadaşım oldu. Çoğu çok ileri ve gelişmişlerdi. Ama ben sağlamdım. Çocuklar daha önce benim türümden hiç görmediklerinden öğretmenlerine sıklıkla benim ne olduğumu sordular. Öğretmenleri de eski öğrencilerimdendi. Büyük bir gururla gülümser ve ne olduğumu anlatırdı. Ben de her ders sorardım “Neydim ne oldum?”