Yamyam Bükücü Ali Rıza Öğretmen

Emine Ecran Şenel

Ali Rıza öğretmen tahtaya önemli yerleri yazarken arka sıralardan fısıltılar, kikirdemeler duysa da duymazlıktan geldi. Bugün dur sus demeden, sinirlenmeden dersini işleyip çıkmak istiyordu. Ama bu çocuklar okula okumaya değil serserilik yapmaya gelmişti. Sakin kalmaya çalışarak yazacaklarını bitirdi ve öğrencilere döndü “Bunlar yazılıda çıkacak. Defterinize eksiksiz geçirin. Sonra ben duymadım, görmedim, bilmiyorum demeyin,” dedi. Arka sıradan üç haylaz hâlâ fısıldamaya devam ediyorlardı. Dayanamadı. “Oğluuumm!” diye ünledi. Sonra kendini sakinleştirdi ve hâlâ oralı olmayan üç gencin yanına yaklaştı “Nedir bu kadar hararetli konu, bize de anlatın” deyip gençlerin önlerinde duran kâğıdı aldı. Kâğıtta ateşin üzerine çizilmiş bir kazan ve kazanın üstüne yapıştırılmış bir fotoğraf vardı. Fotoğraf, sınıftan arkadaşları Kürşat’a aitti.

Kürşat sessiz bir çocuktu. Dersleri iyi değildi ama efendiydi. Diğerleri gibi haylazlık, saygısızlık yapmazdı. Arkadaşları tarafından da dışlanırdı.

Öfkeli davranmaktansa nasihat etmeye karar verdi. Önce Kürşat’ın fotoğrafını çıkardı resimden. Sonra sınıfa hitaben konuşmaya başladı. Zaten her öğretmenin en sevdiği şey konuşmaktı. Kendisini dinleyen ya da dinler gibi yapan birilerine karşı uzun uzun konuşmak. “Bakın arkadaşlar bu yaşlarda her şey size komik gelebilir. Ama her güldüğünüz şey komik değildir. Hele hele gülüşleriniz birilerini rencide ediyorsa hiç komik değildir…” derken zil çaldı. Öğrenciler koşarak sınıfı terk etti. İlk çıkanlar da son cümlelerinin muhatabı üç haylazdı.

Bunlardan adam olmaz mânâsında kafasını iki yana salladı ve öğretmenler odasının yolunu tuttu. Odaya girince bir bardak çay alıp koltuğa oturdu. Edebiyat öğretmeni her zamanki gibi kimseyle konuşmuyor elindeki dosyaya bir şeyler yazıyordu. Bir kaç öğretmen hararetli hararetli konuşuyordu. Geldiğini fark etmediler bile. Konu yamyamlıktı. Gençler şimdi yamyam olmaya başlamış. “E zaten yamyamdılar. Hepsi abaza bunların, adam olmazlar” diye söze girdi. Sınıfta bastırdığı öfkesini burada kustu. “Öyle değil hocam” dedi öğretmenlerden biri. “Gerçekten yamyamlıktan bahsediyoruz. İnsan eti yiyen yamyamlar. Gençler arasında öyle bir furya çıkmış şimdi. İnternette videolar geziyor. Kim oldukları belli olmayan yüzleri maskeli gençler zayıf gördükleri insanları kıtır kıtır doğrayıp pişirip yiyorlar.” Bir diğeri lafa girdi “Ben dün akşam bizim oğlanı yakaladım bunların videosunu izlerken. Neymiş zayıf, ezik insanlar bu dünyada fazla yer kaplıyorlarmış. Onları yeyip bedenlerini ortadan kaldırmalılarmış ve ruhlarında bulunan, onlara bahşedilmiş ama kendilerinin kullanmadığı güç, yamyamların bedenlerine geçmeliymiş.” Duydukları karşısında hayrete düşen Ali Rıza öğretmen sınıfta gördüğü resimle duyduklarını bağdaştırınca dehşete kapıldı.

“Ben… Ben az önce bir yamyamlık planına yakından şahit oldum galiba” dedi. 11 A’daki Demir, Giray ve Selim galiba Kürşat’ı yiyecek.” Şimdi hepsi birden ne yapacaklarını düşünüyorlardı. Çünkü Demir, Giray ve Selim üçlüsü okulun en belalı tipleriydi. Teneffüs boyunca konuştular, en son Kürşat’a onu yalnız bırakmayacak arkadaşlar tayin etme kararı aldılar. Bunun için düzgün bir kaç öğrenci bulmak gerekiyordu. O da bu okulda çok zordu. “Yine de düşünelim” deyip ayrıldılar.

Ali Rıza öğretmenin dersi yine aynı sınıfaydı. Ders anlatmak yerine konuşmayı tercih etti. Adam olmak yerine yamyam olmayı tercih eden bu yaratıklara ders işlemeye gerek yok diye geçirdi içinden. Ama konuşmasının da etkili olması gerekiyordu. Şimdiye kadar bunu becermişliği yoktu.

Ne? Becermişliği yoktu mu? Ne yani şimdiye kadar öğrencilerime etkili konuşma yapamadım mı? Kim diyor bunu? Ne zaman konuşsam öğrencilerim beni sessizce dinler?

Sinirlenip bağırmasın diye sessizce dinler gibi yapan öğrencilerin kendisini can kulağıyla dinlediğini sanırdı.

Ne diyorsun ulan? Kimsin sen?

Kendi kendine konuştuğunu birinin görmesinden çekinen Ali Rıza öğretmen derin bir nefes alıp sınıfa girdi. Öğrenciler her zamanki gibi koşturmaktan sınıfı toza bulamıştı ve daha yeni yerlerine oturmaya çalışıyorlardı. Ali Rıza öğretmen konuya buradan girebilirim, diye düşündü. “Bu sınıfın hâli ne?” dedi. Yoo, sert olmamalıydı. Daha yumuşak konuşmalıydı. “Çocuklar… Çocuklar…” bir türlü lafa giremedi. Çocuklar hitabı bu hergelelerin hoşuna gitmez, diye düşündü.

Ya bi sus sen de!

Gaipten duyduğu sese sesli tepki verince öğrenciler şaşırdı. Sonra aralarında kikirdemeye başladılar. Ali Rıza öğretmen kendini toparladı “Arkadaşlar,” dedi. “Arkadaşlar, arkadaşlarımızı yemeyelim, lütfen.” dedi. Öğrenciler birbirlerine baktılar. Sonra kendilerini tutamayıp koro hâlinde gülmeye başladılar.

Ali Rıza öğretmen durumu toparlamak için zorla güldü. “Evet birbirinizi yiyorsunuz, yemeyin,” diye sürdürdü konuşmasını. “Birbirinizle yardımlaşın. Böyle çok arkadaşınızın olduğu günler geçecek. Sonra yapayalnız kalırsınız…” Yine etkili bir konuşma yapamıyordu. Öğrenciler boş boş bakıyordu. En iyisi ders işlemekti. Dersini işledi ve bitirdi. Dinleyen dinledi, dinlemeyen dinlemedi. Ali Rıza öğretmen kimseyle uğraşmak istemedi. Yamyamlar, dinlemeyen haylazlar, gaipten sesler, iyice kafası allak bullak olmuştu. Kürşat’ı emanet edecek bir kaç çocuk düşündü, karar veremedi.

Zil çalınca Kürşat’ı yanına çağırdı. Evinin nerede olduğunu sordu. Birlikte gidelim, dedi. Hayret! Ali Rıza öğretmenin böyle mantıklı kararlar verdiği pek görülmemişti. Kürşat’a çıkışta beklemesini söyledi, yerinden kalkıp lavaboya gitti. Elini yüzünü yıkadı, aynaya baktı.

Kimsin sen? Ne istiyorsun? Karşıma çık öyle konuş. Konuşmalarıma, kararlarıma söylemediğin kalmadı. Kimsin?!

O sırada tuvalette birinin olduğunu anlayınca hızlıca çıktı. Kürşat dışarıda bekliyordu. Elini Kürşat’ın omzuna attı ve yürümeye başladılar. Kürşat’a arkadaşının olup olmadığını sordu. Kürşat, bazen Emir, Giray ve Selim’le vakit geçirdiklerini söyledi. Ali Rıza öğretmen “Onlar arkadaşlık için uygun bir seçim değil. Sen düzgün bir çocuksun, daha iyi arkadaşlar edin. Onların çağırdığı hiçbir yere de gitme,” dedi. Kürşat sesini çıkarmadı. Her zaman susardı.

Ali Rıza öğretmen Kürşat’ı evine bırakınca kendi evine geçti. Gaipten duyduğu ses evinde onu rahat bıraktı.

Ertesi gün okulda bir telaş vardı. Dokuzuncu sınıflardan bir çocuk gece ortadan kaybolmuştu. Polisler gelmiş, herkesi sorguya çekiyordu. Yamyamlığından şüphelendiğiniz öğrenciler var mı, diye soruyorlardı. Ali Rıza öğretmen hiç tereddüt etmeden Emir, Giray, Selim üçlüsünü ihbar etti. Üçlü tutuklanıp götürüldü fakat akşamüstü delil yetersizliğünden serbest bırakıldı. Gece Kürşat’ta kaldıklarını ve olaydan habersiz olduklarını söylemişler.

Ertesi gün Ali Rıza öğretmen dolabında “Sıra sende” yazılı bir not buldu. Kimin yazdığı aşikârdı. Yüzünü buruşturup küçümser bir ifadeyle “Hergeleler,” dedi. Küçümseyerek içinde oluşan korkunun geçeceğini sandı. Geçmedi. İçi ürperiyordu. “Ya beni de yerlerse,” diye düşündü.

Evet korkarım tabii. Neticede acımasız yamyamlardan bahsediyoruz. Ya beni de yerlerse?

Sonraki gün yine okulda polisler vardı. Yine bir öğrenci kayıptı. Üstelik bu sefer kaybolan öğrencinin kemikleri ormanda bulunmuştu. Bütün öğretmenler duydukları karşısında dehşete düştü. Ali Rıza Öğretmen gözünü kararttı ve bu yamyamların peşine düşme kararı aldı. Kararını iki öğretmen arkadaşıyla paylaştı. Her biri yamyamların birini takip edecekti. Ali Rıza öğretmen bile kendisinden bu kararı beklemezdi aslında ama nasıl olduysa genç, idealist zamanlarına dönmüştü birden.

Hakikaten ya hu, bir zamanlar ne idealist bir öğretmendim. Yetiştirdiğim öğrencilerle dünyayı kurtaracaktık. Oysa şimdi yamyam öğrenci kovalıyorum.

Ali Rıza öğretmen Selim’i takip etti. Selim okuldan sonra salına salına evine gitti ve gece üçe kadar çıkmadı. Gece üçte evinden çıktı. Ormana doğru yürüyordu. Ali Rıza öğretmen peşinden gitti. Çok dikkatliydi. Dizleri yürümeye zor dayanıyordu ama pes etmedi. Selim bir ateşin başında durdu. Emir ve Giray oradaydı. Diğer öğretmenler de uzaktan onları seyrediyordu. Biraz sonra yamyamların yanına iki kişi daha geldi. Ali Rıza öğretmen polise haber verdi. Gençlerin dördü bir olup içlerinden birini bağladılar. Polisi beklemeye zaman yoktu, Ali Rıza öğretmen atıldı “Bırakın çocuğu lan!” Üç öğretmen yamyamlara yaklaştılar. Yamyamların dördüncüsü “Bu gece bize ziyafet var, hocalarımız soframızı şenlendirmeye gelmiş,” dedi. Sesin sahibini yakından görünce öğretmenler hayretler içinde kaldılar. Bu Kürşat’tan başkası değildi.

Öğrenciler ellerindeki döner bıçakları ve satırlarla öğretmenlere saldırmaya kalkıştılar. O sırada polisler yetişti.

Ali Rıza öğretmen ve arkadaşlarına ödül verildi. Yeni yamyamlar türemesin diye konferans düzenlenip üç öğretmene söyleşi programı yapıldı. Ali Rıza öğretmen yine konuşmayı beceremedi ama yaptığı kahramanlık yabana atılmazdı, bu yüzden herkes can kulağıyla dinledi.

Ali Rıza öğretmen söyleşiden sonra kendisini öğretmenler odasına attı. Edebiyat öğretmeni yine masa başında bir şeyler yazıyordu. Çayını alıp onun yanına oturdu. Bir edebiyat öğretmeni olarak konuşmasını nasıl bulduğunu sormak istiyordu. Esasında övülmek istiyordu.

Evet. Ne var yani, biraz övülmeyi hak ediyorum. Sen de öv beni ey ses. Kahraman, de bana. Defalarca söyle: Kahraman. Kahraman!

O sırada bir öğrenci soru sormak için edebiyat öğretmenini dışarı çağırdı. Ali Rıza öğretmen merakına yenilip edebiyat öğretmeninin masada bıraktığı dosyaya baktı. Açık olan sayfanın sonunda: Çayını alıp onun yanına oturdu. Bir edebiyat öğretmeni olarak konuşmasını nasıl bulduğunu sormak istiyordu. Esasında övülmek istiyordu, yazıyordu. Dosyayı karıştırdı. Son günlerde yaşadığı, hatta düşündüğü her şey dosyadaydı.

Nasıl yani? Bütün bunlar?… O ses?

E. Ecran